HENRY MARKRAM SÜPERBİLGİSAYARDA BEYİN GELİŞTİRİYOR

Henry Markram builds a brain in a supercomputer TED
orijinal video: http://www.ted.com/talks/henry_markram_supercomputing_the_brain_s_secrets.html

Çeviri: Esin Tezer
Kontrol ve senkron: Derya Baykal, Hakan Cakmak
www.okyanusum.com

Hedefimiz insan beyninin detaylı, gerçeğe uygun, bilgisayar modelini geliştirmek. Ve bunu son dört yılda yaptık, fikrin ispatı kemirgen beyninin küçük bir kısmında ve bu fikrin ispatıyla, şimdi projenin insan beynine ulaşmasını hesaplıyoruz.

Bunu neden yapıyoruz? Önemli üç neden var. Birincisi, eğer toplumda ilerlemeyi istiyorsak insan beynini anlamamız bizim için birinci derecede önemli ve benim düşünceme göre o, evrimde anahtar bir adım. İkinci neden, hayvan deneylerini yapmaya sonsuza kadar devam edemeyiz ve bütün verimizi ve bilgimizi işleyen bir modele bir bütün halde toplamalıyız. Bu, Nuh’un Gemisi gibi. Bu, arşiv gibi. Ve üçüncü neden de, gezegen üzerinde zihinsel rahatsızlıktan etkilenen 2 milyar insan var ve bugün kullanılan ilaçlar büyük ölçüde deneysel. Benim fikrime göre hastalıkları nasıl tedavi edeceğimizi çok somut çözümlerle ele alabiliriz.

Şimdi bu aşamada bile, beyin modelini beynin nasıl çalıştığı hakkındaki bazı temel soruları açıklamak için kullanabiliriz. Ve burada, TED’de, ilk kez, bir teoriyi, beynin nasıl çalıştığı hakkındaki bir teoriyi—pek çok teori var—nasıl ele aldığımızı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu nedenle bu teori, beynin evrenin bir versiyonunu yaratması, oluşturmasıdır. Ve evrenin bu versiyonunu, tüm etrafımızı bir kabarcık gibi tasarlamaktadır.

Şimdi bu, tabii ki yüzyıllardır felsefi bir tartışma konusudur. Fakat, bunu ilk kez beyin uyarılması ve bu teorinin gerçekten mümkün olup olmayacağına dair sistematik ve çok ihtimamlı sorular sorarak ele alabiliriz. Ayın ufukta dev gibi olmasının nedeni, basitçe, algısal kabarcığımızın 380,000 km kadar alabildiğine uzanmamasıdır. Alanı biter. Ve böylelikle yaptığımız, algısal kabarcığımızın içerisindeki binaları karşılaştırmamız ve karar vermemizdir. Karar veririz. O, o kadar büyük olmasa da büyüktür ve onun neyi anlattığı da kararların algısal kabarcığımızı destekleyen anahtar şeyler olmasıdır. Bu onu canlı tutar. Kararlar olmadan göremezsiniz, düşünemezsiniz, hissedemezsiniz. Ve anestezinin sizi biraz derin bir uykuya göndererek veya alıcılarınızı (reseptörlerinizi) bloke ederek etkili olduğunu düşünebilirsiniz, böylece ağrı hissetmezsiniz, fakat aslında pek çok anestezi o şekilde çalışmaz. Onların yaptığı beyinin içerisine gürültü sokmaktır, böylelikle nöronlar birbirlerini anlayamazlar. Kafaları karışmıştır, ve bir karar veremezsiniz. Bu nedenle, siz karar vermeye çalışırken, doktorun, cerrahın bedeninizi keserken yaptığı onun çoktan gitmiş omasıdır. O evde çay içiyordur.

Bu sebeple, kapıya doğru ilerlediğinizde ve onu açtığınızda, zorlayıcı olarak yapmanız gereken kararlar vermek için, neredeyse odanın büyüklüğü kadar, duvar, yükseklik ve bu odadaki objelerin büyüklüğü kadar binlerce kararı vermek için algılamaktır. Gördüğünüzün yüzde 99’u gözler aracılığıyla gelen değildir. O oda hakkında sonuca vardığınızdır. Böylece, biraz katilikle, ”Düşünüyorum, bundan dolayı benim” diyebilirim. Fakat ”Sen düşünüyorsun bundan dolayı sensin” diyemem, çünkü siz benim algısal kabarcığımın içerisindesiniz.

Şimdi, bunu düşünebiliriz ve filozofça konuşabiliriz, fakat aslında gelecek yüz yıl için zorunda değiliz. Çok somut bir soru sorabiliriz. ”Beyin böyle bir algıyı oluşturabilir mi?” O, onu yapabilir mi? O onu yapmak için bir hakikate sahip midir? Ve bu, bugün size ne anlatacağım.
devamı : http://www.okyanusum.com/belgesel/henrymarkram.html

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>